BİR PAKET UNDAN ADA’NIN UNCUSUNA UZANAN ÖYKÜ İBRAHİM YAĞCI

Corona diye bir virüsten sıklıkla söz edildiği, neden olduğu hastalığın “covid 19” diye adlandırıldığını henüz pek de bilmediğimiz; daha doğrusu virüsü pek iplemediğimiz, “Yav bize bir şey olmaz, biz radyasyonlu çaylar içmiş bir milletin evlatlarıyız” kafasındayken, birden bire birbirimizden tecrit edildiğimiz günler… Olayın Çin işi mi, Amerikan işi mi, yoksa […]

Devamını Oku →

ADA’NIN SİMGE MEKANI SİBEL RESTORAN VE MUSTAFA ÖVEN (SİBEL MUSTAFA)

Ne çok şeyi özledik bugünlerde, değil mi? Daha birkaç ay öncesinde çok sıradan, gündelik, alışılagelmiş olan eylemlerimiz şimdi nasıl da ulaşılmaz bir konfor gibi.   Ve ne çok özledik birbirimizi, değil mi? Evet, teknoloji suretlerimizi birbirimizin avucunun içine dek getirebiliyor, ancak suret cisme bürünmedikten ve birbirimizle şöyle Türk usulü sarmaş dolaş olamadıktan […]

Devamını Oku →

KUŞADASI BELEDİYE BANDOSU

Yıl 1934… Kuşadası’nda henüz elektrik, yol, radyo, gramofon yok. Ancak salonu ve sahnesi olan bir HALKEVİ var. Gündüzleri zeytin ve tütün tarlalarında çalışan ya da esnaflık yapan Kuşadalılar, akşam saatlerinde mum ışığında, batı enstrümanlarıyla çalışıp, KUŞADASI HALKEVİ  BANDOSU’nu kurarlar. İtalyan malı 14 parça enstrümana sahip bandonun ilk şefi, eski bir […]

Devamını Oku →

İSMAİL KAPTAN VE “MACERA”SI

“Bir maniniz yoksa” diyerek KUAKMER paylaşımlarıyla evlerinize konuk olduğumuz şu günlerde, “komşuluk” teması çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz “Kuşadalılarla söyleşiler”imizin ilgi görmesi bizleri keyiflendirdi. Daha pek çok değerli Kuşadalı dostla söyleşmeyi planlarken aramıza “sosyal mesafe” girince, bizler de geçmiş yıllardaki “hoş sohbetler”i yeniden paylaşmaya karar verdik. Yıl 1995. Kuşadalı Kaptan İsmail KARADENİZ (nam-ı […]

Devamını Oku →

KÖŞEDEKİ BAKKAL YALÇIN İSTANKÖYLÜ

Küçüktük. Mahalledeki bütün çocuklar bir araya gelip, en çok oynadığımız saklambaç oyununun kritik anlarında annemiz sesleniverirdi: “Çabuk bakkala! Yoğurt alınacak. Baban gelmeden, haydi!” Anlaşılırdı ki akşam ezanının okunmasına az kalmış; babaların da işten eve dönmelerine. İşte hep o akşama doğru saatlerinde çatışırdı anneler ve çocuklar. Saklambaç oynarken ebelenmemek için bulabildikleri […]

Devamını Oku →

KÖŞKÜN KÜÇÜK HANIMEFENDİSİ ŞÜKUFE ÖZBAŞ

 “Keşke renkli bir ceket giyseydim!” Karşımdaki 1922 doğumlu, evet, oturup kalkarken yardıma gereksinen, ancak ayaktayken dimdik, gözlerinin içi gülerek “hoş geldiniz” diyen, oldukça şık, bakımlı bir hanımefendi. Üzerinde siyah bir etek, krem rengi kırçıllı siyah şifon bir bluz ve krem rengi zarif bir yün ceket var. Ayakkabıları, kıyafetini tamamlar nitelikte […]

Devamını Oku →

ZEYTİNCİLİĞİN İÇİNDE DOĞMUŞ ÇOCUKLAR- HİKMET VE BAHA UNCU

Soğuktu…hem de çok! Nemli, keskin rüzgar kulaklarını, ağzını, burnunu sardığı atkıyı delip geçiyor; aldığı her nefesle ciğerlerine doluyordu.  Rüzgara karşı yürümek, eşeği Gülizar’ı da zorluyordu besbelli. Hayvancağız kafasını bir aşağı bir yukarı oynatıp duruyordu. O güzelim gözlerini sürekli kırpıştırdığı için bazen yönünü de şaşırıyordu. Oysa çok iyi bilirdi bu yolları Gülizar; basbayağı akıllı […]

Devamını Oku →

NE GÜZEL KOMŞUMUZSUN SEN DÜRİYE ABLA

KUAKMER’İN açıldığı ilk günler…. mutluyuz, gururluyuz alabildiğine; bir o denli de şaşkın!… Öyle çok hayalimiz var ki gerçekleştirilmeyi bekleyen, nereden, nasıl başlayacağımızı bilememenin çaresizliğiyle atıyor yüreklerimiz.  Derken, bir sabah yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğu çıkageldi KUAKMER’e. Sokak komşumuz Düriye Hanım’ın elinden tutmuş, heyecanlı, ancak mekânı çoktan sahiplenmiş bir edayla masal […]

Devamını Oku →

FATMA TABAK’TAN ANILAR

GİRİT’TEN ÇIKILMIŞ YOLA… Porselen bir meyve tabağı ne kadar önem taşıyabilir, bir insan için? Akşam oturmalarında, konuklarınız geldiğinde içindeki meyveleri sunduğunuz, bir yandan iştahla tüketilen meyveleri kim bilir hangi söyleşilerle daha da tatlandırdığınız, belki bir yıkama sırasında tam da elinizden kayıp düşecekken son anda yakalayıp kırılmaktan kurtardığınız….bir porselen meyve tabağı.  […]

Devamını Oku →

BİTİŞİKTEKİ KOMŞU: AYTEN ALTUNSOY

“Evin kapısı açılır açılmaz, doğruca ev  altında duvara dayalı duran sandığa koşardık.  İçinde mutlaka taze kurabiyeler ya da poğaçalar bulacağımızdan kuşkumuz olmazdı. ..ve o sandığın her açılışı biz dört kardeş için mutluluk anlarıydı”, diye anlattı yıllarca, eşim Şefik Sözer. O sandık, evin sahipleri artık bu dünyadan göçtüklerinde ve o koca […]

Devamını Oku →