Okul bahçesinden Efes Antik Tiyatroya
Dansın Sultanları yoktu. Halk oyunları okullarda , derneklerde hatta Devlet Halk Dansları Topluluğunda bile geleneksel biçimde , yöresel giysilerle oynanırdı.
5 Mayıs 1984 . Yüzlerce kişi birçok ülkenin halk oyunlarını izlemek için Efes Antik Kentinin büyük tiyatrosunu doldurmuş, sıkıntıyla bekliyordu.Hava çok sıcaktı, on dakikadır bir sonraki ekip bir türlü sahneye çıkmıyordu. Sonradan öğrenildiğine göre sunucu ,TRT’nin ünlü spikerlerinden Ayşe Egesoy, çıkacak ekibi hangi kategoriye koyacağını bilemediği için bir türlü sunuşu yapamıyordu.
Homurdanmalar, kalkıp gitmeye davrananlar başlamışken sırım gibi delikanlılar ellerindeki dolileri çalarak kartal gibi süzülüp sahneyi doldurdu. Ardından güvercin yürüyüşlü dal gibi genç kızlar teflerle, kaşıklarla uçuştular.Sahne birden rengarenk olmuştu: siyah, bordo, mor, turkuaz, pembe ve ışıl ışıl altın , gümüş rengi. İzleyiciler donmuştu, alkışlayamadılar bile.Türkiye’nin dört bir yöresini dolaştılar o tek beden, tek yürek olan kırk sekiz gençle. Çiftetelli bitip gençler selama durduklarında bir süre çıt çıkmadı koca amfitiyatroda, sonra çağlar boyunca duyulan en içten, en coşkulu alkışlar sindi yüzlerce yıllık taşlara.
Arkada bekleyen biri, Beden Eğitimi öğretmeni İbrahim Kafadar ; kurduğu hayalin gerçekleşmesi ve aylarca emek verilen çalışmanın başarıya ulaşmasının kıvancı içinde , ona bu yolda destek olan arkadaşlarıyla kucaklaşıyordu.Kaya Aldoğan Lisesi bir güzelliği daha yaşamıştı, yaşatmıştı işte.
Yıllar sonra İbrahim Kafadar’la konuşurken o günün heyecanını yeniden yaşadık. O gösterinin hayali nasıl kurulmuştu, çalışmalar nasıl gelişmişti, ondan dinleyelim.
‘’Kaya Aldoğan Lisesi ilçemizin tek lisesi olduğu için 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramlarını biz hazırlardık.Her yıl bir öncekinden daha iyi program hazırlayabilmek zordu, yaratıcılık isterdi. O nedenle çalışmalarda hep birlikteydik ama en azından yaratım sürecini ve saha komutanlığını nöbetleşe yaparak biraz olsun dinlenirdik. Bir bayramda eşim Ayşe Kafadar, Adnan Saygun’un müziğini kullanarak batılı dans figürleriyle bir program sundu.Güzel bir programdı ama ben böyle güzel yerel kaynaklarımız varken Avrupa özentisi bir program yapılmasına biraz kızdım. Daha bayramdan dönerken bir sonraki yılın gösterisi gözümde canlandı: Peşrevlerle giren gençler top sahasını Kırkpınar’a döndürüyor, ardından Bitlis oyunlarının orakla biçme hareketi……müzik kasetten değil canlı…….
1983-1984 Öğretim Yılı Bayram Komitesi toplantısında dönemin kaymakamı Uğur İnan çok değişik ve görkemli bir program istediğini belirtince bu düşüncelerimi biraz daha geliştirip süsleyerek aktardım. Milli Eğitim Müdürü Nimet Altıparmak bunu gerçekleşemeyecek bir hayal sayarken okul müdürümüz Adnan Evrensel sessiz kaldı.Kaymakamımız destek verdi ama o da işin parasal yönünü düşünüyordu.Ben Kuşadalıların kendi okullarına ilişkin bir çalışmaya destek olacakları inancındaydım.Gerçekten de kısa sürede yirmi beş milyon lira toplandı. Bu konuda büyük desteğini gördüğümüz Halıcı Aydın Üner , yetmezse başka hiçbir yere gitmeden yine bana gelin, diyerek içimi rahatlattı. Sonradan ilk bağışını da kredi çekerek yaptığını öğrendik.
Bir bayram çalışması diye başlayan bu iş büyük bir organizasyona dönüşmüştü. Ancak Müzik öğretmeni Ahmet Dilek ‘in varlığı işimi çok kolaylaştırıyordu. O, bir öğrenci gibi çalışarak ufkumu açtı. Barış Manço’nun Anadolu Rock parçalarından başlayarak değişik yörelerin müzikleri ile karşılama, halay, üçleme…… figürlerini bağdaştırmaya çalıştık.Bu konuda eşim Ayşe ile birkaç yetenekli öğrencimiz gece gündüz yeni figürler buluyordu; her provada onları deneyip kareografiyi oluşturmaya çalışıyorduk.Sevgili Ahmet hiç bıkmadan aynı müzikleri defalarca çaldı, bize fikir verdi. Kesintisiz, uyumlu geçişlerle Anadolu’nun değişik yörelerini kapsayan görsel ve işitsel yarım saatlik bir gösteri hazırlamak kolay mı!
İşin en kolay yanı dansçıları seçmekti ; çünkü Adamızın gençleri zaten çok yetenekli ve hevesliydiler. Biraz çekingen olanlar derslerden sonra okul bahçesinde yaptığımız çalışmaları gördükçe seçmelere katılmaya başladılar. Ancak sıra müzik aletlerini almaya gelince Ankara’dan eli boş dönmeler, İzmir Radyosundan sanatçısı Ahmet Günday’dan yalnızca Tepecikli Davulcu Mehmet’e yönlendirme, oradan Agora’daki derici derken Adalı marangoz Sezai Abi’ye uzanan yorucu bir çalışmanın ardından en iyi dolileri, davulları en ucuza yaptırmayı başardık. Konya’dan kaşıklar, İstanbul’dan ziller , Bursa’dan tefler geldi.
Giysi modellerinin çizimi için yaratıcılığına çok güvendiğim Işık Söğütlü’yü aradım. Eşi Kenan Söğütlü ile sahibi oldukları Maşallah Butik ve Maş-Teks ‘teki işlerinin yoğunluğundan dolayı işi bir arkadaşına yönlendirmek istedi.Anadolu tüten bu gösteriyi bir kez izleyin, diyerek ısrarcı oldum. Geldi , biri sahneden olmak üzere üç kez izledi ve gözyaşlarını tutamadı. Ben bu grubun giysilerini kimseye yaptırmam, sizden para da istemem, diyerek bizi büyük bir sevince boğdu. Bir tek şart vardı, işine asla karışmayacaktık.
Kızlar için Antep yemenisi, erkeklere de Aydın efelerinin çizmelerinden yaptırmamız gerekiyordu. Yılmaz Türkşen malzemeyi getirin , çok ucuza yaparım, dedi. Öğrencimiz Mehmet Uygun ‘un babası Fehmi Uygun kösele ve en kaliteli derileri bedelsiz verdi . Böyle bir dayanışma olunca toplanan paranın çoğunu okulun Temel Okan başkanlığındaki koruma derneği hesabına yatırdık.
Çalışmalar son hızla sürüyor. Müzik , kareografi ; davul, doli, kaşık, tef, zil kullanımı ; geçişler, bütünlük her şey tamam. Bunca emek yalnızca bir bayramlık gösteride tüketilmemeliydi. Efes Festivaline katılabilmek için başvurduk. Programın çok önceden hazırlandığını ve giderlerimizin festival bütçesinden sağlanamayacağını belirterek kabul etmediler. Araya kaymakamımız Uğur İnan girdi, tüm giderleri karşılamamız koşuluyla öğle programında bizi bir yere sıkıştırdılar.Ama giysiler ortada yok! Ölüyoruz meraktan.Gösteriden bir gün önce koliler geldi, şok geçirdik! Türk motiflerinin bu kadar güzel modernize edilebileceğini düşünememiştik. Anadolu’nun tüm yörelerini ve zamanlarını simgeleyen dokunuşlar vardı giysilerde.
Ertesi gün Elbirlik’in sağladığı araçlarla Efes’e ulaştık. Festival Komitesindeki görevli bizi görünce şaşırdı. Bu kadar kalabalık , gözalıcı giysileri olan başka bir grup yokmuş. Seyirciler üzerindeki etkimizi arttırmak için bizi diğer grupların beklediği açık alanda değil, sahne arkasındaki o dar koridorda beklettiler. Ahmet Dilek müzik aletlerini kurdu. Hepimiz heyecan içinde ,güneşin altında beklyoruz. Sıramız geldi, sonrasını biliyorsunuz. Çocuklarım yüzümü kara çıkartmadılar.’’
O gün ben de izleyiciler arasındaydım. Henüz dört yıldır çalıştığım halde çok sevdiğim, bağlandığım okulumla nasıl da gururlanmıştım! O günkü başarının ardından neler yaşandı , yine İbrahim Kafadar’dan dinleyelim.
‘’ Festival Komitesi ertesi gün için bizi yine istedi.Bu kez ulaşım, yemek onlardandı. Kaymakamımızdan izin almanız koşuluyla tamam, dedim. Sunucu Ayşe Egesoy bu kez bizi on beş dakika süren bir tanıtımla sundu. İzleyiciler arasında dönemin turizm bakanı Mükerrem Taşçıoğlu da vardı. Yine büyük beğeni ve alkış topladık. Gösteri sonunda bakan bizi kutlamaya geldi ve bir ilçedeki devlet okulunun başardığı bu çalışmanın Kültür Bakanlığı olarak da yapılması gerektiğini belirtti. Elinizde bale sanatçıları , konservatuar, senfoni orkestrası varken elbette daha iyisini yaparsanız, dedim.
Festivaldeki ilk gösteriden sonra Dans Grubu 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramına katıldı. O dönemde bayramların yapıldığı top sahasında bu kez Kuşadalıların coşkulu alkışlarıyla karşılandık. Sonrasında Fransız Tatil Köyü , Kuş-Tur ve İmbat Otel’de gösterilere çıktık. Tanıtımlarda, karşılamalarda yer alarak okulun koruma derneğine büyük katkı sağladık. Çok kolay olmadı elbet bunlar. Özellikle gece gösterilerine izin alma konusunda sıkıntılar çıkınca öğrencilerin evlerine kadar gidip aileleri ikna ettiğim çok olmuştur. Ancak bazı öğrencilerin mezun olması, bu kadar kalabalık bir grubu yedekli çalıştırmanın zorluğu ve öğretmenlikten ayrılmam nedeniyle üç yıl boyunca bayram, özel günler ve Efes Festivalinin vazgeçilmezi olan grup dağıldı. Son büyük gösteri , benden sonra gruba sahip çıkan yeni müdürümüz Halil İbrahim Aktemur sayesinde 1986 Efes Festivali’nde bu kez Cenk Koray’ın sunuşuyla olmuştu.
Amacım Kuşadası’nda yaratılmış bir oluşuma sahip çıkılmasıydı.Çocuklarımıza fırsat verildiğinde , güvenildiğinde onlardaki değerlerin ortaya çıkacağını kanıtlamaktı. Bir dans okulu, konservatuar açılabilecek altyapıya sahip olduğumuzu göstermekti. Ben kendi üzerime düşeni yaptığım inancındayım .Yukarıda adlarını andıklarım dışında bu süreçte bana destek olan öğretmen arkadaşlarıma, velilere, özellikle Eğitim Uzmanı Tevfik Kasnak ‘a ve ilk çalışmalar sırasında bize yardımcı olup sonradan kızların giysilerini kullanarak daha küçük dans grupları kuran, böylece o yıllardaki çabalarımızı yaşatan Beden Eğitimi öğretmeni İfakat Hoşgör Başöz’e teşekkür ederim
O günlerden kalan kayıt yok, birkaç soluk fotoğraf var.Ama biliyorum ki şimdi birer yetişkin olan öğrencilerim, o günleri yaşamlarındaki tatlı bir anı olmaktan öte büyük kazanımlar edindikleri bir deneyim olarak saklamaktadırlar.’’
Karadeniz ve Girit kökenli bir ailenin oğlu olup Kuşadası Dağ Mahallesi Okurlar Sokakta büyüyen; öğrenim yaşamı Yedieylül İlkokulu, Adabelen Köy Enstitüsü ruhunu taşıyan Ortaklar Öğretmen Okulu ve Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi bölümünde süren İbrahim Kafadar’ın Şehit Kaya Aldoğan Lisesi’ndeki öğretmenliği boşuna efsaneleşmemiştir. Tatlı sert , otoriter, sevimli , yaratıcı eğitmenliği ile Dans Grubu dışında birçok oluşuma imza atmıştır. Bunların başında okula bir ruh kazandırması gelir bence. Her meslekten ,yaştan mezunumuzun bir tek çağrıyla toplanıp ulusal bayramlarımızda Kuşadası halkını sokaklara döken Boru Trampet Takımını diriltmesi başka nasıl açıklanabilir ki! Bu, ayrı bir yazı konusu elbet.
Hazırlayan: Zerrin Boratav Bağçivan
22.01.2021